TÜM HTML KODLARI
  Halk Edebiyatı
 

Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan bir edebiyattır. Halk Edebiyatı, İslamiyet öncesi sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.

Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur.

Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır.

Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir.

Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir.

Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır.

Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar.

Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır.

Dini yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır.

 

Halk Edebiyatının Genel Özellikleri:

  • Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır.
  • Söylendikleri, yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır.
  • Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.
  • Şairler, genellikle okumamış kişilerdir.
  • Aşk, doğa, ayrılık, özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler.
  • Daha çok somut konular işlenir.
  • Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir.
  • Âşık edebiyatı şiir ağırlıklı bir edebiyattır.
  • Âşık veya saz şairi denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir. Şair şiirlerini saz eşliğinde, belli bir ezgi ile söyler.
  • Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi ve aktarılmasında da önemli rol oynarlar.
  • Şiirde nazım birimi dörtlüktür. Yaygın olarak hece ölçüsü kullanılmıştır. Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır.
  • Şiirler işledikleri konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi… gibi adlar almışlardır.
    Koşma, türkü, mani, destan, semâî… gibi değişik nazım şekilleri kullanılmıştır.
  • Âşık edebiyatı doğaçlamaya (irtical) dayanır. Âşıklar, eserlerini bir ön hazırlık olmaksızın, doğrudan sözlü olarak meydana getirirler. Bu yüzden şiirlerde derin bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.
    Dinî-tasavvufî edebiyatın etkisinde kalmıştır.
  • Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir.
  • Azda olsa benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle)
  • Şiirlerin başlığı yoktur, Nazım şekilleri ile adlandırılır.
  • Genellikle yarım kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur.
  • Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır.
  • Nesir alanında da eserler verilmiştir. Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır. Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır.
  • Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir. Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.
  • Atasözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır.
  • Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.
  • Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şairleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin, aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin, değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.

Halk Edebiyatı üç bölümde incelenir:

a) Anonim (Ortak) Halk edebiyatı
b) Âşık Edebiyatı (Saz Şiiri)
c) Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı



a) Anonim (Ortak) Halk edebiyatı


Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.

Özellikleri şunlardır:

  • Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
  • Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
  • Şiirlerde hece ölçüsünün 7'li, 8'li, 11'li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
  • Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.
  • Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
  • En çok yarım kafiye kullanılmıştır. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
  • Mecazlara ve edebi sanatlara fazla yer verilmez.
  • Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
  • Sözlü geleneğe dayanır.
  • Anonim halk edebiyatı ürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v.b.

 ANONİM HALK ŞİİRİ NAZIM BİÇİMLERİ 

 Mani

  • Anonimdir.
  • Sevgi, tabiat, övgü, yergi, evlât sevgisi, ayrılık, hasret ve aşk konularını işler.
  • Konu sınırlaması yoktur.
  • aaxa şeklinde kafiyelenir.
  • Genellikle tek bir dörtlükten oluşur.

Mani çeşitleri:

Düz Mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır.

Kesik mani: Birinci dizesi 7 heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar.

Cinaslı mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.

Yedekli (artık) mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır.

Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.

Örnek Mani: (Düz Mani)

Gidene bak gidene
Güller sarmış dikene
Mevlâ sabırlar versin
Gizli sevda çekene

Türkü 

  • Anonim Halk edebiyatı nazım şekli ve türüdür.
  • İlk kez kimin tarafından söylendiği bilinen türküler de vardır, isimleri bilinen saz şairlerinin söyledikleri de giderek halka mal olmuştur. Ancak türkülerin büyük çoğunluğu anonimdir.
  • Halkın duygularını, sevinçlerini ve acılarını ifade etmek için söylenir.
  • Daha çok aşk, doğa, güzellik, kahramanlık, toplumsal olaylar işlenir.
  • Türkülerin kalıplaşmış bir nazım şekli yoktur, iki bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna "bent" adı verilir ikinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme "bağlama" ya da "kavuştak" denir. Her türküde kavuştak (nakarat) olmayabilir.
  • Çok çeşitli uyak düzeni kullanılır. 7'li, 8'li veya 11'li hece ölçüsüyle söylenir.
  • Türküler besteleriyle söylenir. Bu nedenle bir türkünün ilk kez söylenmesine "türkü yakmak" denir.
  • Özel durumlarda ya da ezginin, sözlerin çeşitlemesine göre ninni, ağıt, deyiş, hava adları da kullanılmaktadır. Bir yörede yakılan türkü diğer bir yöreye şekli ve söyleniş biçimi değişerek geçebilir.
  • Türküler ezgilerine, konularına ve yapılarına göre ayrılır.

Ezgilerine Göre Türküler: Uzun havalar (Divan, koşma, hoyrat), Oyun havaları, Bozlak, Kayabaşı, Türkmani, Çukurova

Konularına Göre Türküler: Ninniler ve çocuk türküleri, tabiat üzerine türküler, aşk, ayrılık, ölüm, düğün, kahramanlık, askerlik, tören, iş, eşkıya, acıklı olaylarla ilgili türküler, güldürücü türküler, karşılıklı söylenen türküler, oyun türküleri, ağıtlar.

Yapılarına Göre Türküler: Asıl bölüm olan ana dizelerin dize sayısına göre üçleme, dörtleme, beşleme gibi adlar alır.

 

Not: Daima bir ezgi ile söylenen "ninni" ve "ağıt" türleri de türkü kapsamındadır. Yani ninniler ve ağıtlar bağımsız bir nazım biçimi değil, türkü biçiminin türleridir. Bunlar da anonim ürünlerdir. Ancak koşma biçimindeki kimi ağıtların söyleyenleri bellidir; onlarda bestelendiklerinde türküleşirler.


Örnek Türkü:

Pınar başı burma burma
Yâr gelince öter turna

Çayırda buldum seni
Ellere vermem seni
Kendime aldım seni
Sineme sardım seni
Çıktım pınarın başına
El ettim dudu kuşuna

Çayırda buldum seni
Ellere vermem seni
Kendime aldım seni
Sineme sardım seni

 Ağıtlar

  • Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir.
  • Ağıtlar aslında bir türkü çeşididir.
  • Dörtlüklerden oluşur.
  • 11'li hece ölçüsüyle söylenir.
  • Genellikle uzun hava ve kırık hava denilen ezgilerle terennüm edilir.
  • Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla karıştırılmamalıdır. Âşık Edebiyatı'ndaki ağıtın söyleyeni bellidir.

Ağıt Örneği:

Kızılırmak parça parça olasın
Her parçanı bir diyara salasın
Sen de benim gibi yârsız kalasın

Kızılırmak nettin allı gelini
Gerdanı püskürme benli gelini

Köprüye vardıkta köprü yıkıldı
Beş yüz atlı birden suya döküldü
Koç yiğidin evde beli büküldü

Kızılırmak nettin allı gelini
Gerdanı püskürme benli gelini

 

 Ninniler

  • Her zaman bir ezgiyle söylenen, türkü biçiminde oluşturulan ve küçük çocukları uyutmak için söylenen şiirlerdir. Aslında bir türkü çeşididir.
  • Genellikle dörtlüklerden oluşur. 8'li ve 11'li hece ölçüsü kullanılmıştır.
  • Bazı ninnilerde hece ölçüsüne dikkat edilmediği görülür.
  • Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.

Ninni Örneği:

Çaya vardım çay susuz
Çadır kurdum yaylasız
Benim yavrum pek huysuz
Ninni yavrum ninni
(Denizli)

 

 Atasözleri

  • Uzun deneyim ve gözlem ürünü olan, topluma bir öğüt vererek doğru yolu göstermeye çalışan kısa, özlü sözlerdir.
  • İslamiyet öncesi edebiyatta sav olarak bilinen atasözlerinin çoğu hece ölçüsüne uygun ve sanatlıdır.
  • Atasözlerinde genellikle geniş zaman kipi kullanılır.
  • Didaktik özellikler taşıyan atasözleri hem gerçek, hem de mecaz anlam taşır.

Bilmeceler 

  • Bir varlık veya nesnenin adını anmadan niteliklerini üstü kapalı bir biçimde söyleyerek o varlık, nesne veya kavramın ne olduğunu dinleyene buldurmayı amaçlayan sözlerdir.
  • Çoğu ölçülü, kafiyeli, aliterasyonlu ve cinaslı olan bilmeceler birer söz oyunu niteliğindedir.
  • Bilmecelere Divan Edebiyatı'nda Muamma adı verilmiştir.

 Fıkralar

  • İnsanı güldürürken çoğu kez düşündürmeyi de amaçlayan kısa, nükteli öykücüklere fıkra denir.
  • Nasrettin Hoca, Bektaşi, İncili Çavuş... fıkraları halkın ortak malı olmuştur.

 Karagöz

  • Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur.
  • Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder.
  • Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir.
  • Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur.
  • Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazı kaynaklarda "Hayal-i Zil" şeklinde de adlandırılır.
  • Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, satıcılardır.
  • Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır.
  • Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır. Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir.
  • Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye "hayal perdesi" denir.

Karagöz oyunu dört bölümden oluşur:

1. Öndeyiş ve giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur.
2. Muhavere: Karagöz ve Hacivat'ın karşılıklı konuşmaları
3. Fasıl (Asıl oyun)
4. Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür.

 Orta Oyunu 

  • Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur.
  • Pişekâr ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.
  • Halkın ortak malıdır.
  • Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir.
  • Oyunda Karagöz ile Kavuklu'nun; Pişekâr ile Hacivat'ın bütün özellikleri aynıdır.
  • Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz'ün perdede, Orta Oyun'un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz'de tasvirlerin gölgesi oynatılır.

 Efsaneler

  • Eskiden beri söylenegelen, olağanüstü kişi ve olaylardan söz eden, konuşma diliyle oluşturulan, üslup kaygısından uzak, hayali öykülerdir.
  • Efsaneler kimi yönlerden destan ve masalı andırır. Masallar iyi bir sonla bitmesine rağmen, efsanede böyle bir durum söz konusu değildir.
  • Efsaneler bir inanış konusudur.
  • Narlıgöl Efsanesi, Ağlayan Kaya Efsanesi...

 Masallar

  • Olağanüstü olay ve kişilere yer veren, çoğu kez bir eğitim amacı güden hayali öykülere masal denir.
    Masallarda yer ve zaman kavramı yoktur.
  • Bunlar toplumun beğenisini, düşünüş biçimini, geleneklerini kuşaktan kuşağa aktarırlar.
  • Toplumun beğenisini, düşünüş tarzını, geleneklerini, dünya görüşünü kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktaran ürünlerdir.
  • Çoğunluğu olağanüstü olaylarla doludur. Kafdağı gibi olağanüstü coğrafi unsurlar; dev, yedi başlı canavar, ev büyüklüğünde kuş gibi olağanüstü yaratıklar vardır.
  • Masalların anlatımında genellikle -miş'li geçmiş zaman kipi kullanılır.
  • Söyleyeni bilinmeyen bu ürünler, kulaktan kulağa günümüze kadar gelmiştir.
  • Masallarda iyilik, doğruluk, yardımlaşma öğütlenir. Bu nedenle masalla, didaktik eserlerdir.
  • Masalların özellikle başında, bazen de ortasında ve sonunda tekerleme denilen kafiyeli sözle kullanılır.
  • Türk masallarının sonunda, genellikle iyiler ödüllendirilir. Kırk gün, kırk gece düğün yapılır. Kötüler ise ya kırk katır ya da kırk satır cezasına çarptırılır.
  • Sözlü gelenekte gelişen masallar, sonradan kitap haline getirilmiştir.
  • Türk Edebiyatı'nda masal derleme konusunda en ciddi çalışmayı yapan Eflatun Cem Güney'dir.
  • Masallardan etkilenerek günümüzde çocuk hikâyeleri doğmuştur.

Deyimler 

  • En az iki kelimeden meydana gelen, genellikle mecaz anlamlı söz gruplarına denir.
  • Deyimlerde soyut kavramlar, somut varlıklarla anlatılır.

 

Tekerlemeler 

  • Ses ve kelime benzerliğinden yararlanılarak oluşturulan yarı anlamlı, yarı anlamsız, hoş söyleyişli sözlerdir.
  • Tekerlemelerde vezin, kafiye, seci ve aliterasyonlardan yararlanılır.
  • Duygu, düşünce ve hayaller, tezada, abartmaya, güldürmeye, tuhaflığa ve şaşırtmaya dayalı olarak ustalıkla anlatılır.

Tekerleme Örneği:

Eşraf Tekerlemesi

Gâvurun oğlu
Boylu mu boylu
Kürkünü giymiş
Tüylü mü tüylü

Astığı astık
Kestiği kestik
Apışıp kalmış
Mustafa Mistik

 Halk Hikayeleri 

  • Destanların zaman içinde değişime uğramış biçimleri sayabileceğimiz halk hikâyeleri gerçeğe daha yakın olmaları bakımından destandan ayrılırlar.
  • Anonimdirler.
  • Halk hikâyelerinde şiirle düzyazı iç içedir.
  • Halk hikâyeleri konuları yönünden iki grupta incelenebilir.
  • Tek olay çevresinde gelişen halk hikâyeleri olduğu gibi, kişi ve olay sayısı çok halk hikâyeleri de vardır.
  • Bu hikâyeler âşıklar ve yaşlılar tarafından anlatılır.

 

Halk hikâyeleri konularına göre dört çeşittir:

1. Aşk Hikâyeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahinle Zühre, Âşık Garip Hikâyesi, Âşık Kerem Hikâyesi, Elif ile Mahmut...
 

2. Dini-Tarihi Halk Hikâyeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hi-kâyeler...
 

3. Kahramanlık Hikâyeleri: Köroğlu Hikâyesi

4. Destanı Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikâyeleri

 

Not: Halk hikâyeleri, destan ile roman arasındaki aşamanın ürünüdür.

Not: Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikâyeleri’dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikâyeleri özel bir önem taşır.

 

 Dede Korkut Hikayeleri'nin Genel Özellikleri 

  • Asıl adı "Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan" şeklindedir.
  • 12, 13 ve 14. yy.da Doğu Anadolu'da ve Azerbaycan’da yaşayan Müslüman Oğuz boylarının geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğaüstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır.
  • 14. ve 15. yy.da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikâyelerin 15.yy.'da yazıya geçirildiği şeklindedir.
  • Hikâyelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.
  • Toplam on iki hikâyeden oluşur.
  • Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.
  • Hikâyelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür.
  • Çok temiz, güzel ve zengin bir kullanılmıştır.
  • Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder.
  • Hikâyelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.
  • Aileye, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine, büyük önem verilir. Kadınların ailenin en önemli unsuru olduğu vurgulanır.                                    
  • Bütün hikâyelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.
  • Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.
  • Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adalet, güzellik yüceltilir.
  • Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir.
  • At, ağaç, su, yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.
  • Kahramanların en büyük yardımcısı atlardır.
  • Kadınlar, eşlerine karşı aşırı saygılı ve itaatkârdır. Eşler de kadınlarına önem verir, iyi davranır.
  • Hikâyelerde, birçok öğüt vardır. Bu nedenle bu hikâyeler didaktiktir.
  • Hikâyelerde yaşanan olayların tarihi bilgilerle ilgisi vardır.
  • Hikâyelerde geçen ve hikâyeler adını veren Dede Korkut; yaşlı, herkesin saygı gösterdiği, hakanların bile akıl danıştığı, çocuklara isim koyan, eğlencelerde kopuz çalıp şiirler söyleyen, kırgınlıkları gidermede aracılık eden kişidir.



    b) Âşık Edebiyatı (Saz Şiiri)


    Aşık GeleneğiÂşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet’in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat'tır. 15. yy'dan sonra gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır.

    Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce "ozan", "baksı", "kam" "oyun" denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra "âşık" ya da "saz şairi" denmiştir.

    Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da "âşık tarzı Türk edebiyatı" denir.

    Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.

    Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen âşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söyleme yeteneği olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlas alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.

    Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır.

    Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Âşık şiiri diğer halk edebiyatı ürünleri gibi sözlü edebiyat ürünüdür. 15. yy'dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır, ilk olarak okuma yazma bilen kişilerce derlenerek 'cönk' adı verilen defterlere yazılmıştır âşık şiirleri. Böylece şiirlerin zamanla unutulup kaybolması engellenmiştir.

    Âşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.



    c) Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı


    Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır. Dinî -Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dinî -Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.


    En belirgin özellikleri şunlardır:
    • Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.
    • Tekke Edebiyatı, Anadolu'da 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir.
    • Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
    • Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
    • Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
    • Şiirlerin çoğu ezgilidir.
    • Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
    • İlahi, nefes, nutuk, devriye, sathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
    • Dili Âşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edebiyatı'na göre sadedir.
    • Âşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.

     

    Yüzyıllara göre bu edebiyatın en önemli temsilcileri şunlardır:

    • 12.yy.: Hoca Ahmet Yesevi
    • 13.yy.:Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
    • 14.yy.:Kaygusuz Abdal
    • 15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
    • 16.yy.: Pir Sultan Abdal
    • 17.yy.: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
    • 18.yy.: Sezai
    • 19.yy.: Kuddusi, Turâbi

     

    Bu özelliklerin dışında kalan; eserlerini aruz ölçüsüyle ve Divan Edebiyatı diliyle, hatta tamamıyla Arapça-Farsça yazan tasavvufçular da vardır. Örneğin Mevlana Anadolu’da yetişen ilk ve en büyük Türk mutasavvıf olduğu halde eserlerini Farsça yazmıştır. Şeyh Galip, Divan tarzında eser verdiği için Tekke Edebiyatı çerçevesinde düşünülmez, Di-van Edebiyatı mensubu sayılır.



 
  Bugün 8 ziyaretçi (20 klik) kişi burdaydı!